Üstünde çok insanın düşünmesi gereken bir konu. Sadece TC'yi değil, yedi ceddi de ilgilendirdiğinden. Kabım kadar fikrim olsa da, aslolan düşünmek diyerek yazıyorum bu satırları.
Bu konu bence öyle muazzam potansiyele sahip ki: Tarım, turizm, pazarlama, tanıtım, gastronomi ve yemek tarihi konuları ayrı ayrı bu potansiyele var gücüyle ulaşmaya çalışırken onlar da kendilerini geliştirecektir. Tabi devletimiz şirket gibi yönetildiğinden patronlarımız da memnun kalacaklardır.
Tabi asıl mesele Türk mutfağını tanıtmaksa eğer bu her yerde yapılabilir. Türkiye'nin lezzetlerinin tanıtılacağı yer sadece Türkiye olmayabilir. Başta merak uyandırmak için neden yurtdışı büyük merkezler seçilmesin ki ? Londra'da, Berlin'de, Paris'de Türk mutfağını layığıyla temsil edecek restorantlar açılması hem insanların kafasındaki Türk insanı imajını tazeler, hem yemeklere ilgiden ülkeye ilgi noktasına gelinir, hem de buralar adeta birer elçilik görevi görür. Yani heryere tanıtıcı reklam koymak ya da devlet temsilcisi götürmek ne kadar etki yaratabilir ki bir ülke ve değerleri konusunda. Sadece TV reklamlarından "ben buraya gitmeliyim" dediğiniz kaç ülke var ki ?
Bu aynı zamanda, bir prestij meselesi. Bu tip prestij ve tanıtım restorantlarının devletten de destek görmesi hatta bu konseptin restoranlarının her önüne gelen tarafından da açılamaması gerekir bence. Buralar, Türk mutfağının bazı yabancılar için sadece "döner", çoğu yabancı için de "şiş kebab", "rakı" olarak algılanmasının önüne geçer. Bu yüzden bu iş, gastro-kültürel bir faaliyet yarattıklarının bilincinde olan ehil ellere emanet edilmeli.
Peki bu tanıtım sadece restoran açarak mı yapılır ? Yemek daima bir kültürün parçasıdır. Kültürün en iyi anlatım alanlarından biri de bu tanıtıma destek verebilir seve seve: Sinema. Biz yemek yemeği de, yapmayı da seven bir milletiz. Her ne kadar bazen tabakhaneye yetiştirdiklerimizden ötürü bu güzellikleri de diğerleriyle birlikte çabucak es geçsek de.
Dünya'da o kadar naif, ağız sulandıran ve o milletlerin karakterini olduğu gibi yansıtabilmiş filmler var ki. İtalyan mutfağı için "Big Night", Çin için "Tampopo", Fransız mutfağı için ise "Babette's Feast" ve "Julia&Julie" sadece aklıma gelen bir kaç örnek. Tüm bunların ortak özelliği bir yemeğin ya da mutfağın o toplum için neler ifade edebildiği tarif etmeye çalışmaları. Amaç kültürün yemek üzerinden keyifli bir şekilde tasviri zaten.
Halbuki bizden ne malzemeler çıkar. Aman yarabbi! Sadece mantı ile ilgili dizi bile çekilebilir. Ama burda ince bir detay var: Film tek başına yemek pişirme programına da, yemek yiyen insanların görüntülerine de dönmemeli. Yukarda bahsettiğim filmlerde olduğu gibi yemek hazırlanırken ki curcuna, titizlik, tutku izleyiciye aktarılabilmeli.
Her neyse sinema eleştirmeni değilim. Ama bu yolla merak uyandırılabilir.
Gerçi bu kadar şey söyledim ama Aşure adında 2011 yapımı bir kısa filmimiz var. Az zamanda güzel işlenmiş ama daha çok aşure dini yönüyle anlatılmış. Aşure pişirme ya da tatma çoşkusu yaratmıyor.
Türk mutfağı kültürel bir değerse, tanıtmak da milli bir meseledir.
20 Mayıs 2012 Pazar
Türk Mutfağı'nın Tanıtımı
4 Mayıs 2012 Cuma
Ucuz ve Sağlıklı Beslenme Kaçamakları
18 Nisan 2012 Çarşamba
Türk Mutfağı Bilinci ve Gurmelik
16 Nisan 2012 Pazartesi
Hint Usulü Bamya
Bamya önce soteleniyor. Bu yüzdende yemekte -kesim şekline rağmen- tatlar korunmuş oluyor. Bulamaç ya da sümüksü bir hal yok bamyada.Ayrıca zencefil ve turmerik bol kullanılmış. Zencefil genelde taze kullanılıyor, rende halinde.
Bamyalar, domates ve soğanla pişirilince tadı bizim bamya yemeklerine benzemiyor. Daha diri, sulu ekmek banılası bir yemek değil yani.
15 Nisan 2012 Pazar
Butter Naan - Tereyağlı Pide
Hint ekmeklerinden bazıları ve özellikleri;
1. Naan, elinizle parçalayabileceğiniz yumuşaklıkta ve gevşek.(üstteki resimdeki)
2. Çapati (Chapatis), daha sert daha gevrek. Yağsız, mayasız, sadece un, su ve tuzla yapılan bir ekmek.Sac da pişiriliyor. Butter naan'a göre tadı yavan gelebilir. Tarçınlı ve sadesi var. Bu da Hindistan'ın favori ekmekleri arasında.
3. Puri, aynı hamur karışımına sahip. Ancak kızartılarak yeniliyor.Çok hafif, cips gibi de tüketiliyor. Hava kabarcıklı bir görünümü var.
4. Paratha ise yine aynı hamur karışımına sahip. Ancak yumurta sarısı sürülerek fırınlanıyor. Daire şeklinde şekil veriliyor. Üstüne acı biber koyarak yiyiyorlar.Acımsı tadıyla bizdeki yemekten önce getirilen acılı ezme işlevi görüyor.
13 Nisan 2012 Cuma
Limonlu Zencefilli Çorba
Basmati
11 Nisan 2012 Çarşamba
Zeytinyağı ve Baharat
Kahvaltı, hele ki Pazar günü kahvaltısı ise pek değerlidir. Özel bir kahvaltının da baştacı -hele ki egede- zeytinyağıdır kuşkusuz. Yağa ekleyeceğiniz baharat karışımları ile lezzeti katlayabilirsiniz. Bu baharat karışımı, tane kırmızı (renkli) karabiber, toz kırmızı biber, safran ve çemen tozu içerebilir. Çemen tozu ve safran karışımını yağa tok, yenilesi bir tat verir. Zeytinyağını adeta tatmayı değil yemeyi istersiniz. Bu özelliğinden ötürü de, et yemeklerinde ve pastırma kullanılmış izlenimi vermek istediğiniz kuru fasülye vblerinde de yemekle birlikte pişirerek kullanabilirsiniz.
Bu keşfimi de Mira Restorant'a borçluyum.
Not: Fotoğrafı nerde dediğinizi duyuyorum. Yakında...
10 Nisan 2012 Salı
Balpare
Bu tadın size en kısa zamanda fotoğraflı halini de yazacağım. Ama anlatmadan da duramazdım. Sevgili dostum Can Acar'la keşfimizdir. Efenim, bu adından da anlaşılacağı gibi şekerpare "gibi" ama değil! Şekerpare'nin irmikle, pekmezle ve -bence en önemlisi- haşhaşla yapılmış hali. Haşhaş tatlının kaplamasında kullanıyor. Bundandır ki, ağızda önce kıtırtılar ardından da tok bir pekmez tadı oluşturuyor. "Nerde?" dediğinizi duydum adeta: Karaköy'deki Turyol vapur iskelesinin önündeki seyyar tatlıcılarda.
Yemekten sonra anason
Kiloyla kanser
9 Nisan 2012 Pazartesi
Egeli Gurme Restorant
Sakin ama bir o kadar da rutin karmaşasıyla başlamıştı o Pazar günü biz İstanbullular için. Ama İstanbullu Sonradan Gurmeler ’in güneşi her daim pırıltısını koruyan Ege’den gelecekti o gün. Belki de bu yüzden bir çok karın da aç gelmişti Egeli Gurme Restoran’a. Sahibi ve kurucusu Metin Egeli uzun yıllar mühendisliğini icra ettikten sonra emekli olup önce hobi olarak yemek ile haşır neşir olmaya başlamış. Kendisini Ege’nin müthiş tatlarıyla ödüllendirirken de arkadaşlarının da etkisiyle bu tatlardan İstanbulluları da mahrum etmemeye karar vererek yaklaşık 2 sene önce bu kendine has, özgün, kültürel mutfağı Palladium ’un yakınlarındaki mekânına taşımış. Mekân, belki de sahibi gibi, keşfedilmeyi beklemeyen bir yerde. Olabildiğince kendine ve bu tatları anlayabilen müşterilerine hitap etmeyi tercih ediyor.
Lezzetleri kadar, onların isimlerinin de geçmişinin asırlara dayandığı Ege Mutfağı, uzun süre zihinlerimizden ve damaklarımızdan ayrılamayacak şekilde iyi temsil edilmemişti uzun zamandır.
Masamızın, o mis gibi kokan Ayvalık zeytin ve zeytinyağlarıyla döşenmiş olduğunu görünce egenin tatları için zaten doğru yerde olduğumuz belliydi. “Sarıkız Efsanesi” çorbasıyla baharın habercisi taze otlarla açılışı yaptık, iyiydi. Has domateslerden yapılma “Domates” ve “Köz Patlıcan” çorbalarını tadanlarımız ise ortalama buldular.
Çipohorta, patlıcan yaprağı kavurması, yoğurtlu deniz fasulyesi, zeytinli ıspanak ve közlenmiş paprika salata lezzetleriyle özgünlerdi ve beni adeta Ege’nin küçük, şirin bir kasabasında bir yolculuğa çıkardılar. Mekân dekorasyonu sade, yöresel ve otantik olmasıyla bu bahsettiğim kasabaya yolculuk kolaylaşıyorsa da mekân biraz küçük.
Ara sıcaklardan; etli pazı dolması iyiydi. Etli biber dolması ve otlu krep ise vasatın üstüydü. Ilık servis edilen zeytinyağlı enginar, vasattı maalesef. Kuru patlıcan ve kuru biber dolmaları antep usulü adaşlarını aratır cinsteydi.
Ana yemekte, tart hamuru içine oturtulmuş piliç olarak “Egeli piliç kavurma” vardı. Ancak, otların o baş döndüren tazeliği, yumuşaklığı ve özgün tatlarından mıdır bilinmez, damağım bana hamurun biraz fazla sert olduğunu söylüyordu.
Kapanışta ise beni tatlı konusunda şaşırtabilen, benim yeni görüngü tatlım geldi: Sakızlı muhallebi. İsmindeki o çoğunuzun kulağına “basit” gelen yanılsamaya aldanmayın. Hafiflik ve haşhaş ve sakızın uyumu tadılmaya değer bence.
Her biri birbirinden özgün ve butik bu lezzetler İstanbul ahalisi için biraz uzak lezzetler olsa da lezzet uzmanlarının ve has Egeliyim diyenlerin uğramaları gereken bir mekân.
www.egeligurme.com
Ağzınızın tadı bol olsun.
Lezzetle Kalın.
Efe Meriç
8 Nisan 2012 Pazar
Mahala Tavuk
Hemen tadından bahsedeyim. Dışı kıtır, içi ise yumuşak ama gevşek de değildi. Daha iyi olabileceği konu belki kıtırlığı idi.
Gelelim tarifimize,
- Göğüs tavuk etini iri iri parçalar halinde doğrayın.
- Büyücek bir kapta -Hindistan'da bulunabilecek- Mahala baharat karışımı ile yoğurdu karıştırın. Sıvı pembeleşecektir."Bu karışım turmerik, safran, acı biber vb. baharatların karışımıdır" diyebilirim.
- Tavukları bu kaba ekleyin ve karıştırıp 1 saat bekletin.
- Derin yağda kızartın.