20 Mayıs 2012 Pazar

Türk Mutfağı'nın Tanıtımı

Üstünde çok insanın düşünmesi gereken bir konu. Sadece TC'yi değil, yedi ceddi de ilgilendirdiğinden. Kabım kadar fikrim olsa da, aslolan düşünmek diyerek yazıyorum bu satırları.

Bu konu bence öyle muazzam potansiyele sahip ki: Tarım, turizm, pazarlama, tanıtım, gastronomi ve yemek tarihi konuları ayrı ayrı bu potansiyele var gücüyle ulaşmaya çalışırken onlar da kendilerini geliştirecektir. Tabi devletimiz şirket gibi yönetildiğinden patronlarımız da memnun kalacaklardır.

Tabi asıl mesele Türk mutfağını tanıtmaksa eğer bu her yerde yapılabilir. Türkiye'nin lezzetlerinin tanıtılacağı yer sadece Türkiye olmayabilir. Başta merak uyandırmak için neden yurtdışı büyük merkezler seçilmesin ki ? Londra'da, Berlin'de, Paris'de Türk mutfağını layığıyla temsil edecek restorantlar açılması hem insanların kafasındaki Türk insanı imajını tazeler, hem yemeklere ilgiden ülkeye ilgi noktasına gelinir, hem de buralar adeta birer elçilik görevi görür. Yani heryere tanıtıcı reklam koymak ya da devlet temsilcisi götürmek ne kadar etki yaratabilir ki bir ülke ve değerleri konusunda. Sadece TV reklamlarından "ben buraya gitmeliyim" dediğiniz kaç ülke var ki ?

Bu aynı zamanda, bir prestij meselesi. Bu tip prestij ve tanıtım restorantlarının devletten de destek görmesi hatta bu konseptin restoranlarının her önüne gelen tarafından da açılamaması gerekir bence. Buralar, Türk mutfağının bazı yabancılar için sadece "döner", çoğu yabancı için de "şiş kebab", "rakı" olarak algılanmasının önüne geçer. Bu yüzden bu iş,  gastro-kültürel bir faaliyet yarattıklarının bilincinde olan ehil ellere emanet edilmeli.

Peki bu tanıtım sadece restoran açarak mı yapılır ? Yemek daima bir kültürün parçasıdır. Kültürün en iyi anlatım alanlarından biri de bu tanıtıma destek verebilir seve seve: Sinema. Biz yemek yemeği de, yapmayı da seven bir milletiz. Her ne kadar bazen tabakhaneye yetiştirdiklerimizden ötürü bu güzellikleri de diğerleriyle birlikte çabucak es geçsek de.

Dünya'da o kadar naif, ağız sulandıran ve o milletlerin karakterini olduğu gibi yansıtabilmiş filmler var ki. İtalyan mutfağı için "Big Night", Çin için "Tampopo", Fransız mutfağı için ise "Babette's Feast" ve "Julia&Julie" sadece aklıma gelen bir kaç örnek. Tüm bunların ortak özelliği bir yemeğin ya da mutfağın o toplum için neler ifade edebildiği tarif etmeye çalışmaları. Amaç kültürün yemek üzerinden keyifli bir şekilde tasviri zaten.

Halbuki bizden ne malzemeler çıkar. Aman yarabbi! Sadece mantı ile ilgili dizi bile çekilebilir. Ama burda ince bir detay var: Film tek başına yemek pişirme programına da, yemek yiyen insanların görüntülerine de dönmemeli. Yukarda bahsettiğim filmlerde olduğu gibi yemek hazırlanırken ki curcuna, titizlik, tutku izleyiciye aktarılabilmeli.

Her neyse sinema eleştirmeni değilim. Ama bu yolla merak uyandırılabilir.

Gerçi bu kadar şey söyledim ama Aşure adında 2011 yapımı bir kısa filmimiz var. Az zamanda güzel işlenmiş ama daha çok aşure dini yönüyle anlatılmış. Aşure pişirme ya da tatma çoşkusu yaratmıyor.

 Türk mutfağı kültürel bir değerse, tanıtmak da milli bir meseledir.

4 Mayıs 2012 Cuma

Ucuz ve Sağlıklı Beslenme Kaçamakları

Diyelim ki, arkadaşınızla ya da tek başınıza dolaşıyorsunuz. Hem sağlıklı, hem de ucuza atıştıracak, yemeği geçiştirecek hatta belki de sadece ağzınızı oyalayacak bir şeyler istiyorsunuz. Dahası karnınız aç, diyetinizi bozmak istemiyorsunuz ve paranızı bir kase dolusu marula çarçur etmek de gelmedi o gün içinizden. İşte bu zamanlarda, hemen kısa bir market ziyaretiyle en uygun meyveyi ve kepekli biskuviyi alın. Bu, ayaküstü yiyeceğiniz ve ucuz olduğunu sandığınız sosisli, hamburger, tost gibi "hızlı yemek"lerden çok daha sağlıklı ve düşük fiyatlı bir seçenek olacaktır. Vapurda ya da hoş bulduğunuz bir ağacın altındaki bir bankta laflarken bir yandan kepekli biskuvinizi kemirir, bir yandan da arkadaşınıza greyfurt soymanın anaç keyfine varabilirsiniz. 

Bu arada unutmadan, alışveriş yaptığınız yerde olabildiğince kese kağıdı ya da türevi kağıt ürünlerini naylon poşete tercih edin. Çünkü biliyorum ki, kendi sağlığını düşünen birey, çevrenin sağlığını da düşünen bireydir. Bu bilinç günümüzde Bozcaada yönetimi tarafından da güzel bir şekilde yaygınlaştırılıyor. Gündelik hayatın bir parçası olan naylon poşetin marketlerdeki kullanımını adada yasaklamış durumda. Çevreyi sokakta, doğada ya da  çöplükte bile aynı düzeyde düşünmemiz gerektiğinin en güzide hatırlatıcılarına çevre adına teşekkürler.